zikir.de
zikir.de

Cenaze Ahkamı

Ölülerin, sağ kalanlar üzerindeki haklarından ibaret olan bu bahsimiz -ölünün can çekişirken kendisine yapılması müstehab olan hizmetlerle öl­dükten sonra onu yıkamak, kefenlemek, omuzlarda taşıyıp beraberinde me­zarlığa kadar gitmek, üzerinde namaz kılmak ve onu defnetmek olmak üze­re- altı bab'tır. [1]



Ölüm Sırasında ve Sonrasında Yapılacak îşler


Peygamber (s.a.s) Efendimiz,

«Ölülerinize, kelimesini hatırlatınız» [2] ve

«Kim ki son sözü olursa cennete girer» [3] buyurduğu için ulema «Has­taya -Öleceği sirada- kelimesini hatırlatmak müstehabtır» diye ittifak et­mişlerse de, yüzünü, kıbleye döndürmenin müstehab olduğunda ihtilâf edip kimisi «Müstehabtır» [4], kimisi «Değildir» demiştir.

İmam Mâlik'ten: «Hastanın öleceği sırada yüzünü kıbleye döndürme geleneği sonradan çıkma bir bid'attır» dediği rivayet olunmuştur. Rivayete göre Said b. el-Müseyyeb de bunun sünnet olmadığını söv lemistir. Ashab ve Tabiinden ise, bu hususta herhangi bir şey nakledilmemiştİr.

Hasta öldükten sonra gözlerinin kapatılması ve bekletilmeden gömül­mesi ise müstehabtır. Zira bu hususta hadisler varid olmuştur [5] Ancak suda boğularak ölen kimseyi gömmekte acele etmemek müstehabtır. Zira suda boğulanın nefes alamadığı için ölüp Ölmediği, hemen belli olamaz.

(Kadı -îbn Rüşd- diyor ki): Suda boğularak ölen kimse böyle olunca, ta-biblerce damar tıkanıklığı ve benzeri diye tanınan birçok hastalıktan ölenler evleviyetle bekletilmelidir. Hatta bazı tabibler «Kalb sektesinden ölenler üç gün bekletilmelidir» demişlerdir. Ebû Hanife, bu görüştedir. [6]



Ölünün Yıkanması


Bu bab, Ölüyü yıkamanın hükmü nedir, hangi ölü yıkanır, ölüyü kim yı­kayabilir ve ölü nasıl yıkanır? dîye dört fasıldır. [7]



1. Hükmü:

Ölüyü yıkamak, kimisi «Farz-ı kifâyedir» [8], kimisi «Sünnet-i kifaye-dir» demiştir. Mâlikî mezhebinde yer alan bu iki değişik görüşün sebebi, bu­nun kavlî hadislerle değil de, fiilî hadislerle nakledilmiş olmasıdır. Zira fiil söz değildir ki ondan vücub veyahut sünniyet anlaşılmış olsun.

Abdülvehhab, ölüyü yıkamanın vacib olduğuna, Peygamber (s.a.s) Efendimiz'in vefat eden kızını yıkayan kadınlara, ve hacc ihramında ölen adam hakkında da  [9] «Onu yıkayın» [10] emirleri ile ihticac etmiştir. Bu emirlerin, yıkamanın gerektiğini değil de, keyfiyetini bildirmek için olduğunu söyle­yenler, vacib olmadığını, «hem gerektiğini, hem keyfiyetini bildirmek için­dir» diyenler ise vacib olduğunu söylemişlerdir. [11]



2.Yıkanılacak Ölüler:

Ulema «Kâfirlerle olan savaşta öldürülmemiş olan müslüman ölüyü yı­kamak vacibtir» demişlerdir. Fakat şehid düşen müslümanm yıkanıp yıkan-

madiği ve namazı kılınıp kılınmadığı, ayrıca gayri müslim olan ölünün de yı­kanıp yıkanmadığı hususlarında ihtilâf etmişlerdir. Cumhur, «Kâfirlerle sa­vaşırken şehid düşen kimse, ne yıkanır, ne de namazı kılınır. Zira -rivayet olunduğuna göre- Peygamber (s.a.s) Efendimiz, Uhud savaşı şehidlerinin yıkanmadan ve elbiseleri ile birlikte gömülmelerini emir buyurmuş ve na­mazlarını kılmamıştır» [12] demiştir.

Hasan Basrî ile Said b. el-Müseyyeb ise «Her müslüman ölü yıkanır. Zi­ra her ölen cenabet (hükmünde) olur» demişlerdir. Herhalde bunlar, Uhud savaşı şehidlerinin yıkanmalarında zorluk bulunduğu için yıkanmadık!annı zannetmişlerdir. Fıkıh ulemasından Ubeydullah b. Hasan el-Anberî de bu görüşe katılır. Ebû Ömer'e «Îbnü'l-Münzir şehidlerin yıkandığını hikâye eder. Ne dersin?» diye sorulmuş, Ebû Ömer «İbnü'l-Münzir'in dediği doğru­dur. Hz. Ömer (r.a.) şehid olduğu halde hem yıkanmış, hem kefenlenmiş ve hem de namazı kılınmıştır» demiştir.

Savaş şehidlerinin yıkanmadığında ittifak edenler,-hırsız ve yol kesici­ler gibi- kâfir olmayanlar tarafından öldürülenlerde ihtilâf etmişlerdir. Evzâî, îmam Ahmed ve bir grup: «Yıkanmazlar», îmanı Mâlik ile îmam Şafii «Yıkanırlar» demişlerdir.,

Bu ihtilâfın sebebi, yıkanmamanın sebebi mutlak şehidlik midir, yoksa kâfirlerin eli ile öldürülmüş olmak mıdır diye ihtilâf etmeleridir. «Mutlak şehidliktir» diyenler, «Peygamber (s.a.s) Efendimiz'in şehid dediği kimselerin hiçbiri yıkanmaz» [13] demişlerdir.

Kâfirlerin eli ile öldürülmektir diyenler ise, «Yalnız savaş şehidleri yı­kanmaz» demişlerdir.

Gayr-i müslimlerin yıkanıp yıkanmaması hususundaki ihtilâfa gelin­ce:

imam Mâlik «Müslüman kişi müslüman olmayan babasını yıkayamaz, hatta eğer ziyamdan korkmazsa onu gömmez bile» demiştir.

îmam Şafii «Müslümamn, müslüman olmayan yakınlarını yıkayıp gömmesinde sakınca yoktur» demiştir.

Ebû Sevr ve îmam Ebû Hanife ile tabileri de buna kaildirler. Ebû Bekir b. el-Münzir, «Müslüman olmayan ölüyü yıkayıp yıkamamakta uyulması gereken bir sünnet yoktur» der. Ancak Peygamber (s.a.s) Efendimiz'in, am­cası Ebû Tâlib öldüğü zaman, yıkanmasını emir buyurduğu rivayet olun­maktadır [14]

Bu ihtilâfın sebebi, Ölüyü yıkamak bir taabbüd müdür, yoksa te­mizliği ön gören bir emir midir diye ihtilâf etmeleridir. Taabbüddür diyenler «Müslüman olmayan Ölüyü yıkamak caiz değildir» demişlerdir. İkincisini

söyleyenler ise caiz olduğunu söylemişlerdir. [15]



3.Ölü Yıkayıcıları:


A- Erkek ve Kadının Birbirini Yıkaması:


Ulema, «Erkek ölüyü, kadınlar, kadın ölüyü de, erkekler yıkayamaz» demişlerdir. Ancak eğer kadını yıkayacak kadın veya erkeği yıkayacak er­kek bulunmazsa ne yapmalıdır diye ihtilâf etmişlerdir.

Kimisi «Elbisesi içinde yıkanır» kimisi «Yıkanmaz, teyemmüm ettiri­lir» demiştir ki İmam Şâfıi, Ebû Hanife ve ulemanın cumhuru bunu benim­ser. Kimisi de «Ne yıkanır, ne de teyemmüm ettirilir, yalnız defnedilir» de­miştir. Ley s b. Sa'd da bunu benimser.

Bu ihtilâfın sebebi, emir ile nehiyden birini diğerine üstün kılmak­ta ihtilâf etmeleridir. Zira bir yandan Ölünün yıkanması emredilmişken, di­ğer yandan erkeklerle kadınların birbirlerinin vücutlarına bakmaları yasak­lanmıştır,

Nehyi emre üstün kılan ve abdest ile gusül yerine teyemmüm ruhsatını sağ olanlara mahsus görüp teyemmüm ruhsatında ölüyü sağ olanlara kıyas etmeyenler, «Erkek ile kadınlar ne birbirlerini yıkayabilir, ne de teyemmüm ettirebilirler» demişlerdir.

Emri nehye üstün kılanlar, «Birbirlerini yıkayabilirler» demişlerdir.

Teyemmümü benimseyenler ise, «Teyemmümde emir ile nehiy arasın­da çelişme yoktur. Zira erkek ile kadın birbirlerinin teyemmüm uzuvlarına bakabilirler» demişlerdir. Bunun içindir ki îmam Mâlik, «Erkek kadına te­yemmüm ettirirken onun yüzünü ve yalnız ellerini teyemmüm ettirir, kadın erkeğe teyemmüm ettirirken onun yüzünü ve dirseklere kadar ellerini te­yemmüm ettirir» demiştir. Çünkü ona göre erkeğin mahrem yeri yalnız göbeği ile diz kapaklarının arasıdır. Şu halde yıkama yerine teyemmüm ettir­meği caiz görenlere göre, bunu caiz kılan zaruret yukarıda geçen emir ile nehyin birbirleri ile çelişmesidir. O halde bunlar bu zarureti, sağ olan kimse­ye teyemmüm etmeği caiz kılan zarurete kıyas etmiş olmalıdırlar. Halbuki bu uzak bir kıyastır. Bununla beraber cumhur bu kıyası yapmıştır. İmam Mâlik ise, bu mes'elede değişik sözler söylemiştir.

Bir kere: «Aralarında mahremiyet olsun olmasın erkek ile kadın birbir­lerine teyemmüm ettirirler» demiştir. Bir kere, aralarında mahremiyet olan­larla olmayanları, bir kere de, aralarında mahremiyet olan erkek ile kadını birbirinden hükümde ayırmıştır.    

îmam Mâlik'in bu değişik sözlerinden üç görüş meydana geliyor ki en

meşhurları, erkek ile kadından her birinin diğerini elbisesi içinde yıkayabil-diğidir. ikincisi, -cumhurun birbirine yabancı olan erkek ile kadın hakkında dediği gibi- birbirlerini yıkamayip teyemmüm ettirmesidir. Üçüncüsü, kadı­nın erkeği yıkaması, erkeğin ise kadına teyemmüm ettirmesidir. Men'in (Ya­sak) sebebi, yek diğerine yabancı olan erkek ile kadın nasıl birbirlerinin yı­kanması gereken yerlerine bakamıyorlarsa, yekdiğerine yabancı olmayan erkek ile kadının da vücutlarının aynı yerlerine bakamamalarıdır. Ibahe'nin (izin) sebebi ise zarurettir. Zira zaruret halinde birbirlerine yabancı olma­yanlar daha da mazur sayılırlar. Erkek ile kadın arasında fark yapmanın se­bebi de, erkeğin kadına bakmasının, kadının erkeğe bakmasından daha ağır olmasıdır. Zira kadının erkeklerden örtünmesi emrolunmuşsa da, erkeğin kadınlardan Örtünmesi emrolunmamıştır. [16]



B- Karı-Koca'nın Birbirini Yıkaması:


Bu babta ulema, kadının kendi kocasını yıkayabildiğinde müttefik ise­ler de, kocanın kendi karısını yıkayabildiğinde ihtilâf etmişlerdir. Cumhur, cevazım benimser. îmam Ebû Hanife ise, «Yıkayamaz» demiştir.

Bunun da sebebi, ölümü boşanmaya kıyas etmekte ihtilâf etmeleri­dir.

İmam Ebû Hanife, «Evlilik bağı boşanma ile nasıl kopuyorsa, ölüm ile de ortadan kalkar. Nitekim iki kız kardeşten biri boşandığı zaman diğerinin nikâhı nasıl caiz oluyorsa, birinin ölümü halinde de diğerinin nikâhı caiz olur» demiştir ki bu, uzak bir kıyastır. Zira iki kız kardeşi bir nikâh altında bulundurmanın caiz olmamasının sebebi, birinin ölümü ile ortadan kalkar. Bunun içindir ki diğerinin nikâhı caiz olur. Ancak eğer «iki kız kardeşi bir nikâh altında bulundurmanın yasaklığı herhangi bir sebebe dayanmayan ta-abbüdî bir emirdir» denilse, o zaman imam Ebû Hanife'nin bu görüşüne yer verilmiş olabilir.

Ulema, kesin (bain) olarak boşanan kadının kocasını yıkayamadığında müttefiktirler. Fakat ric'i (dönülebilir) talak ile boşanan kadında ihtilâf et­mişlerdir, îmam Mâlik'ten «Kocasını yıkayabilir» dediği rivayet olunmuş­tur, imam Ebû Hanife ile tabileri de bunu benimser. îbnü'I-Kasım ise «Bo­şanma ric'i de olsa yıkayamaz» demiştir. Bu görüş, imam Mâlik'in kıyasına daha uygundur. Zira ona göre kişi, ric'i talak ile boşadığı karısına bakamaz. imam Şâfîi de bu görüştedir.

Bu ihtilâfın s e b e b i de, kişi ric'i talak ile boşadığı kadına iddeti daha bitmemişken bakabilir mi, bakamaz mı diye ihtilâf etmeleridir. [17]



C- Ölüyü Yıkadıktan Sonra Gusül:


Ulema ölü yıkamakla gusül lâzım gelir mi, gelmez mi diye ihtilâf etmiş­lerdir.

Bu ihtilâfın sebebi, Ebû Hüreyre ile Ishak'ın hadisleri arasındaki çelişmedir. Zira Ebû Davud'un rivayetine göre Peygamber (s.a.s) Efendi-miz'in: «Kim bir ölüyü yıkarsa gusletsin ve kim bir ölüyü taşırsa abdest alsın» [18] buyurduğu Ebû Hüreyre'den rivayet olunmuştur [19]

Diğer hadise göre ise, Hz. Ebû Bekir'in kızı Esma babasını yıkadıktan sonra dışarı çıkıp orada bulunan Muhacirin ve Ensar'a "Bugün hava çok so­ğuktur ve aynı zamanda oruçluyum. Bilmem gusletmem gerekir mi?" diye sormuş onlar da "Hayır", diye cevap vermişlerdir. Ulema "Esma'nın bu hadisi sahihtir", demişlerdir. Fakat Ebû Hürey-re'nin hadisi -Ebû Ömer'in söylediğine göre- ulemanın çoğu tarafından sahih görülmemiştir. Bununla beraber bu her iki hadis sahih de olsalar aralarında gerçekte çelişme yoktur. Zira bu hükmü inkâr edenler o hükme dair sünneti işitmedikleri için inkâr etmiş olabilirler.

Esma'nın «Bilmem gusletmem gerekir mi?» şeklindeki sorusu da -Al­lah bilir- bu mes'elenin ta o zamanda bile ihtilâf edilen bir mes'ele olduğunu göstermektedir. İşte bütün bunlardan dolayı imam Şâfıi -âdeti üzere- ihtiyat ederek «Ölüyü yıkayana gusül lâzım gelmez. Meğer Ebû Hüreyre'nin hadisi sübut bula» demiştir. [20]



4.Yıkamanın Şekli:


Bu fasılda dört mesele vardır. [21]



A- 1.Gömleğin Çıkarılması:




Ölü yıkanırken çamaşırı çıkarılır mı, yoksa içinde mi yıkanır diye ih­tilâf etmişlerdir, imam Mâlik: «Ölü yıkanırken çamaşırı çıkarılır ve fakat mahrem yerleri örtülür» demiştir ki imam Ebû Hanife de bu görüştedir.

imam Şafii ise «Çamaşırı içinde yıkanır» demiştir.

Bu ihtilâfın sebebi, Peygamber (s.a.s) Efendimiz'in gömleği çıkanlmadan yıkanması [22] ona hâs bir hüküm müdür, yoksa sünnet olduğu için mi gömleğinde yıkanmıştır diye ihtilâf etmeleridir. Peygamber (s.a.s) Efen-dimiz'e hâs bir hüküm olduğunu ve kişi sağ iken bakılması haram olan yerle­rine, öldükten sonra da bakmanın haram olduğunu söyleyenler, «Ölünün ça-maşın çıkarılır, ancak sağ iken bakılması haram olan yerleri örtülür» demişlerdir. İcma' veyahut ilâhî emre dayanan bir sünnet olduğunu söyleyenler ise, «Ölünün çamaşırı içinde yıkanması, daha efdaldir. Zira hadiste, Peygamber (s.a.s) Efendimiz'i yıkayanlara gaipten,

«Gömleği çıkarmayın» diye bir ses gelmiş ve o anda gözlerine uyku girmiş diye rivayet olunmaktadır»[23] demişlerdir. [24]



B~ 2.Abdest Aldırma:


İmam Ebû Hanife «Ölü yıkanırken ona ayrıca abdest aldırılmaz». İmam Şafii «aldırılır», İmam Mâlik ise «Aldmlırsa iyi olur» demişlerdir.

Bu ihtilâfın sebebi kıyasın hadis ile çelişmesidir. Çünkü kıyas, ölüye abdest aldırılmamasım gerektirmektedir. Zira abdest, ibâdeti eda et­mek için farz kılınan bir şeydir. İbâdet mükellefiyeti ise ölüden sakıt olmuş­tur. Hatta eğer Ölüyü yıkamak hadislerde varid olmasaydı ölüyü yıkamak da vacib olmazdı.

Sıhhati sabit olan Ümmü Atiyye hadisinin zahirinden ise, ölüyü yıka­mada abdest aldırmanın şart olduğu'anlaşılmaktadır. Çünkü bu hadiste, Pey­gamber (s.a.s) Efendimiz'in, kerimesini yıkayan kadınlara:

«Sağ yanlarından ve abdest uzuvlarından başlayın» diye emir buyurduğu anlatılmaktadır. Bu, her ne ka­dar bir ziyade olup hadisin diğer rivayetlerinde yoksa da, Buhârî ile Müs­lim'de yer aldığı için sabittir [25] Bunun için, diğer rivayetler bu rivayetle çeli­şecek kuvvette değillerdir. Zira mutlak mukayyede hamledilir. Çünkü mu-kayyedte, mutlaka nazaran fazla bir bilgi vardır.

Bu ihtilâfın s e b e p 1 e r i n d e n biri de bu olsa gerektir. Çünkü birçok rivayetlerde abdestten bahsedilmeden sadece yıkamanın emredildiği bildi­rilmektedir. Abdesti benimsemeyenler-kıyas, buradaki mukayyedle çelişti­ği için- mutlak olan rivayetleri tercih etmişlerdir. İmam Şafii ise, burada da kendi prensibine uyarak mutîakı mukayyed'e hamletmiştir. [26]



C- 3.Yıkamanın Suyu:


Ulema, ölüyü kaç defa yıkamak gerekir diye ihtilâf etmişlerdir.

İbn Şîrîn, «Ölüyü yıkamada belli bir sayı şart olmamakla beraber yıka­ma sayısının tek olması şarttır» demiştir.

İmam Ebû Hanife «Uç defa yıkanır, üçden ne fazla, ne de eksik olamaz» demiştir.İmam Şâfıi «Üçten aşağı olamaz. Fakat üçten yukan olan tek sayılar olur» demiştir.

İmam Ahmed ise «Tek sayılar yediyi aşmamalıdır» demiştir. Kimisi de tek sayıyı şart görmeyip, sadece müstehabtır demiştir ki İmam Mâlik bunlar­dandır.

Bu ihtilâfın sebebi, kıyasın bu hususta rivayet olunan hadislerle çelişmesidir. Zira Ümmü Atiyye hadisinin zahiri sayının şart olmasını gös­termektedir. Çünkü bu hadiste,

«Onu üç ya da beş defa veyahut -isterseniz- daha fazla yıkayınız»[27] buyurulmuştur. Bu hadisin bazı rivayetlerinde «Veyahut yedi defa» [28]ziyadesi vardır. Taharette ölüyü sağ olanlara kıyas etmek ise, .wğ olanların taharetinde nasıl sayı şart değil ise ölünün taharetinde de herhangi bir sayının şart olma­masını iktiza etmektedir. Hadisi kıyasa tercih edenler sayıyı şart görmemiş­lerdir.

Hadis ile kıyası te'lif edenler ise, sayıyı istihbaba hamletmişlerdir. Sayı hakkındaki ihtilâfın sebebi ise, Ümmü Atiyye hadisine dair rivayetlerin değişikliğidir.İmam Şâfıi «Bu hadiste belirtilen tek sayıların en azı üç olduğu için, ölü üç defadan aşağı yıkanmaz, fakat üçten fazla olursa caizdir. Çünkü hadiste Veyahut isterseniz daha fazla yıkayınız' buyurulmuştur» demiştir.

İmam Ahmed ise, bu hadisin bazı rivayetlerinde bulunan «Veyahut ye­di defa yıkayınız» ziyadesini tutmuştur.

İmam Ebû Hanife de, «üçten fazla veya eksik olamaz» sözünde îbn Sîrîn'in tatbikatına uymuştur. Zira rivayet olunduğuna göre îbn Şîrîn ölüleri iki defa gülhitmi, üçüncü defa da kâfurla karışık su ile yıkar ve «Ümmü Atiy-ye'den böylece öğrendim» derdi. Aynca İmam Ebû Hanife'ye göre gerçek tek sayı ancak üç sayısıdır. İmam Mâlik, birinci defada duru su ile, ikinci defa hitmi ve su ile, üçüncü defa da kâfur ve su ile yıkamayı müstehab görmüş­tür. Ulema, ölü yıkandıktan sonra karnından bir pislik çıkarsa bir daha yı­kanması lâzım gelir mi diye ihtilâf etmişlerdir. îmam Mâlik «Lâzım gel­mez», kimisi de «Lâzım gelir» demiştir. Bunlar da, kaç defaya kadar lâzım gelir diye ihtilâf etmişlerdir.

Kimisi «Yalnız bir defa lâzım gelir» demiştir ki îmam Şafii bunu be­nimser. Kimisi «Üç defaya kadar», kimisi de «Yedi defaya kadar lâzım ge­lir» demiştir.

Yedi defadan sonra artık lâzım gelmediğinde müttefiktirler. Ulema, Ölünün tırnaklarını kesmek ve kıllarından almakta da ihtilâf etmişlerdir.

Kimisi «Ölünün tırnaklan kesilir ve kıllarından alınır» kimisi de «Ke­silmez ve alınmaz» demiştir. Bunun hakkında herhangi bir hadis rivayeti bu­lunmadığı halde bu ihtilâfın sebebi, bu mes'elede ta ashab devrinde ih­tilâf edilmiş olmasıdır. Tahmin ederim ki bu ihtilâf, ölüyü bu hususta sağ olanlara kıyas etmekte ihtilâf etmelerinden ileri gelmiş olacaktır. Bu kıyası yapanlar, ölünün tırnaklarını kesmeği ve haram kıllarını almayı vacib gör­müşlerdir. Zira sağ olanlar için bunun sünnet olduğunda müttefiktirler. Ule­ma yıkanmadan önce ölünün karnını sıkmakta da ihtilâf etmişlerdir. Kimisi «Sıkıln*», kimisi «Sıkılmaz» demiştir. «Sıkılır» diyenler, bunda bir nevi te­mizlenme görmektedirler ki, bu abdest almadan önce sağ olanlardan nasıl matlup ise Ölülerden de matluptur. «Sıkılmaz» diyenler ise, «Bu, hakkında nass bulunmayan teklif bâb'ındadir. Böylesi tekliflerde ise ölü sağ olanlara kıyas edilemez» demişlerdir. [29]


Ölüyü Kefenlemek


Ölüyü kefenlemenin hükmü, Peygamber (s.a.s) Efendimiz'in, Sahuliye denilen üç parça beyaz bez içinde kefenlendiği ve bunların içinde gömlek üe sarık bulunmadığı yolundaki hadis [30] rivayetlerine dayanmaktadır. Ebû Dâvûd da, Leylâ binti Kaif es-Sekafiye'den, «Peygamber (s.a.s)'in kerimesi Ümmü Gülsüm'ü yıkayanlar arasında idim. Peygamber (s.a,s) ilk önce bize ruba'yı verdi, sonra gömleği, sonra baş örtüsünü, sonra boy örtüsünü verdi. Ve bunlara da bir başka bez parçası sarıldı. Peygamber (s.a.s) kapının arka­sında oturmuştu ve hazırladığı kefen parçalarını bize birer birer veriyordu» diye rivayet etmektedir [31] Ulemadan kimisi, bu iki hadisin zahirini tutarak, «Erkeğin kefeni üç, kadının da beş parçadır» demişlerdir ki îmam Şafii, îmam Ahmed ve bir kitle bunlardandırlar.

îmam Ebû Hanife de «Kadın en az üç kefene sarılmalıdır. Fakat sünnet beş parçadır. Erkek de en az iki parçaya sarılmalıdır. Fakat sünnet üç parça­dır» demiştir.

İmam Mâlik ise «Ne erkek ve ne de kadının kefeninde muayyen bir sayı yoktur. İkisi için de birer parça kâfidir. Ancak parça sayısının birden fazla ol­duğu zaman tek olması müstehabtır» demiştir.

Bu ihtilâfın sebebi, yukarıda geçen iki hadisin mefhumunda ihtilâf etmeleridir. Bu hadislerden tahyir ve ibahe'yi anlayanlar, kefen hakkında muayyen bir sayıyı benimsememiş, ancak -her iki hadiste de zikredilen ke­fen sayısının tek olduğu için- kefen parçalan sayısının tek olmasını müste­hab görmüş ve bunda erkek ile kadın arasında ayırım yapmamışlardır. Ha­disleri emir mânâsında görenler ise sayıyı ya vacib ya da müstehab görmüşlerdir ki, bunların hepsi de mümkündür. Zira bu hususta şeriatın kesin bir em­ri yoktur. Nitekim Uhud savaşında şehid düşen Mus'ab b. Ümeyr alaca yün­den mamul bir kaftana sarılmıştır ki bu kaftan başını bururken ayaklan, ayaklannı kapatırken başı açılmış ve bunun üzerine Peygamber (s.a.s) Efen­dimiz:

«Onunla başını örtünüz ve ayakları üstüne de izhir (denilen kokulu ot) den koyunuz» [32]buyurmuştur.

Ulema «Hac ihramında ölen kimse dışında kalan bütün ölüler kefenle-nirken başlan örtülür ve kendilerine güzel koku sürülür» demişlerdir.

ihramda ölen kimse hakkında ise ihtilâf etmişlerdir, imam Ebû Hanife, ihramda ölen kimseyi de diğer ölülerden ayırmamıştır. Fakat imam Şâfıi «Hac ihramında ölen kimsenin başını örtmek ve ona güzel koku sürmek caiz değildir» demiştir.

Bu ihtilâfın sebebi, bu husus hakkında varid olan hadisteki husus ile, umûmî ölüler hakkındaki hadislerin umumu arasında bulunan çatışma­dır. Zira İbn Abbas'tan rivayet olunduğuna göre adamın biri ihramda iken de­vesinden düşmüş ve boynu kınlıp ölmüştür. Peygamber (s.a.s) Efendimiz de:   

«Onu iki kefene sarınız, su ve hitmi ile yıkayınız, basını örtmeyiniz ve ona güzel koku yaklaştırmayınız. Zira kıyamet günü LEBBEYK LEBBEYK diyerek dirüîilecektir» [33] buyurmuştur. Uhud savaşı şehidleri hakkında yürütülen muameleyi bütün şehidlere teşmil edenler gibi bu hadisin hükmünü de ihramda ölen herkese teşmil edenler, «İhramda ölenin başı örtülmez ve ona güzel koku sürülmez» demişlerdir. Bu hadisi diğer hadislerden bir istis­na mahiyetinde görmeyip hadisleri te'lif yoluna gidenler ise, «Bu hadisin hükmü, sadece bu hadisin, hakkında varid olduğu kimseye mahsus olup baş­kasını kapsayıcı değildir» demişlerdir. [34]



Cenaze Arkasından Yürüme


Cenazeyi teşyi ederken (kabre götürürken) beraberinde yürümenin keyfiyetinde ihtilâf etmişlerdir.

Medine uleması «Sünnet olan, cenazenin önünde yürümektir» Ebû Ha­nife ile tabileri olan Küfe uleması da «Arkasından yürümektir» demişler­dir.

Bu ihtilâfın s e b e b i, her bir grubun kendi selefinden rivayet ettiği hadislerin, diğer grubun rivayet edip dayandığı hadislere uymamasıdır. imam Mâlik mürsel olarak Peygamber (s.a.s) Efendimiz'den ve Hz. Ebû Be­kir ile Hz. Ömer'den, ölünün önünde yürümeyi rivayet etmektedir [35] ki imam Şafii de bunu benimser.

Küfe uleması ise; Abdurrahman b. Ebzî'den «Hz. Ali (r.a.) ile bir cenaze teşyiinde beraber bulunuyordum- Hz. Ali (r.a.) elimden tutmuştu ve ölünün arkasında yürüyorduk. Hz. Ebû Bekir ile Hz. Ömer de ölünün önünde yürü­yorlardı. Bunu kendisine sordum- Ölünün arkasında yürüyenin, önünde yü­rüyenden üstünlüğü farz namazın nafile namazdan üstünlüğü kadardır. Ebû Bekir ile Ömer de bunu biliyorlar. Fakat ikisi de kolaylaştırıcı kimseler olup halka böyle de olur diye göstermek için önde yürüyorlar dedi» [36] mealinde getirdikleri rivayete dayanmaktadırlar.

Hz. Ali'den «Ölüyü önüne al ve gözünü ondan ayırma. Zira o büyük bir öğüt, uyan ve ibrettir» dediği de rivayet olunmuştur. Küfe uleması aynca İbn Mes'ud'un «Peygamber (s.a.s) 'e, cenaze ile beraber yürümenin keyfiyetini sorduk. «Cenazenin arkasından gidilir, cenaze kimsenin arkasından gitmez, cenaze ile beraber bulunanlardan hiç kimse cenazeyi geçemez» dedi» [37] mealindeki hadisi ile, Muğire b. Şu'be'nin «Peygamber (s.a.s),

«Binenler, 'cenazenin Önünde, yaya yürüyenler de; cenazenin arkasın­da, önünde, sağında ve solunda ve ona yakın olarak yürürler' diye buyurdu» mealindeki hadisine de dayanmışlardır [38]

Ebû Hüreyre'nin,

«Cenazenin arkasından yürüyünüz» hadisi de mânâ bakımından bu hadislere yakındır. Küfe ulemasının dayandıkları ha­disler işte bunlardır ki hepsine de sahihdir derler. Diğerleri ise bu hadisleri zayıf ve kuvvetsiz bulmuşlardır.

Ulemanın çoğu, îmam Mâlik'in Hz. Ali'den «Peygamber (s.a.s) cenaze merasiminde ilkin ayakta duruyor idiyse de, sonradan bu âdeti bırakıp otu-rarakyapardı» [39] mealinde getirdiği hadise dayanarak cenazenin önünden ayağa kalkmanın mensuh olduğunu söylerler. Kimisi de, Amir b. Rabia'mn «Peygamber (s.a.s):

'Cenazeleri gördüğünüz zaman ayağa kalkın ve cenaze sizi geçinceye veyahut yere bırakûıncaya kadar ayakta durun' buyurdu»[40] şeklindeki ha­dislere dayanarak cenazenin Önünden kalkmayı vacib görmüşlerdir. Men­suh olduğunu söyleyenler, bu neshin kabir üzerinde ve ölü gömülürken ayakta durmaya da şamil olup olmadığında ihtilâf etmişlerdir.

Kimisi lafzın zahirine bakarak şamil olduğunu, kimisi de Hz. Ali'nin fii­line bakarak şamil olmadığını söylemiştir. Zira neshi rivayet eden Hz. Ali -rivayet olunduğuna göre- lbnü'l-Mükennef in kabri üzerinde ayakta durmuş ve kendisine «Ya Emira'l-Mü'minîn, niçin oturmuyorsun[41]» diye sorulunca da «Kardeşimizin kabri üzerinde ayakta durmamız ona küçük bir hizmeti-mizdir» demiştir. [42]


[1] İbn Rüşd Kadı Ebu'l-Velid Muhammed b. Ahmed b. Muhammed b. Rüşd El-Hafîd, Bidayetü’l-Müctehid ve Nihayetü’l-Muktesid, Beyan Yayınları: 1/433.

[2] Müslim, Cenâiz, 11/1, no: 916.

[3]  Ebû Dâvûd, Cenâiz, 15/20, no: 3116.

[4]  Ebû Dâvûd, Cenâiz, 15/20, no: 3116.

[5] Tirmizî, Salât, 127, no: 172; Îbn Mâcc, Cenâiz, 6/18, no: 1486.

[6] İbn Rüşd Kadı Ebu'l-Velid Muhammed b. Ahmed b. Muhammed b. Rüşd El-Hafîd, Bidayetü’l-Müctehid ve Nihayetü’l-Muktesid, Beyan Yayınları: 1/435.

[7] İbn Rüşd Kadı Ebu'l-Velid Muhammed b. Ahmed b. Muhammed b. Rüşd El-Hafîd, Bidayetü’l-Müctehid ve Nihayetü’l-Muktesid, Beyan Yayınları: 1/437.

[8] Cumhur gibi, Ebû Hanifc de bu görüştedir.

[9] Buhârî, Cenâiz, 23/8, no: 1253.       

[10] Buhârî, Cenâiz, 23/21, no: 1267.

[11] İbn Rüşd Kadı Ebu'l-Velid Muhammed b. Ahmed b. Muhammed b. Rüşd El-Hafîd, Bidayetü’l-Müctehid ve Nihayetü’l-Muktesid, Beyan Yayınları: 1/437.

[12] Buhârî, Cenâiz, 23/75,no: 1347.

[13] Ebû Dâvûd, Sünnet, 34/32, no: 4772.

[14] îbn Sa'd, Tabakâu 1/124.

[15] İbn Rüşd Kadı Ebu'l-Velid Muhammed b. Ahmed b. Muhammed b. Rüşd El-Hafîd, Bidayetü’l-Müctehid ve Nihayetü’l-Muktesid, Beyan Yayınları: 1/437-439.

[16] İbn Rüşd Kadı Ebu'l-Velid Muhammed b. Ahmed b. Muhammed b. Rüşd El-Hafîd, Bidayetü’l-Müctehid ve Nihayetü’l-Muktesid, Beyan Yayınları: 1/439-440.

[17] İbn Rüşd Kadı Ebu'l-Velid Muhammed b. Ahmed b. Muhammed b. Rüşd El-Hafîd, Bidayetü’l-Müctehid ve Nihayetü’l-Muktesid, Beyan Yayınları: 1/440.

[18] Hadis, TirmizMc "Cenan, 8/17, no: 993" yer alıyor.

[19]  Ebû Hanife'ye göre, ölüyü yıkama durumunda abdest almak sünnettir.

[20] İbn Rüşd Kadı Ebu'l-Velid Muhammed b. Ahmed b. Muhammed b. Rüşd El-Hafîd, Bidayetü’l-Müctehid ve Nihayetü’l-Muktesid, Beyan Yayınları: 1/441.

[21] İbn Rüşd Kadı Ebu'l-Velid Muhammed b. Ahmed b. Muhammed b. Rüşd El-Hafîd, Bidayetü’l-Müctehid ve Nihayetü’l-Muktesid, Beyan Yayınları: 1/441.

[22] Mâlik, Cenaiz,16/l,no: 1.

[23]  Ebû Dâvûd, Cenâiz, 15/32, no: 1341.

[24] İbn Rüşd Kadı Ebu'l-Velid Muhammed b. Ahmed b. Muhammed b. Rüşd El-Hafîd, Bidayetü’l-Müctehid ve Nihayetü’l-Muktesid, Beyan Yayınları: 1/441-442.

[25] Buhârî, Cenâiz, 22/10, no: 1255; Müslim, Cenâiz, 11/12, no: 939.

[26] İbn Rüşd Kadı Ebu'l-Velid Muhammed b. Ahmed b. Muhammed b. Rüşd El-Hafîd, Bidayetü’l-Müctehid ve Nihayetü’l-Muktesid, Beyan Yayınları: 1/442.

[27] Buhârî, Cenâiz, 23/8, no: 1253.

[28] Buhârî, Cenâiz, 23/14, no: 1260.

[29] İbn Rüşd Kadı Ebu'l-Velid Muhammed b. Ahmed b. Muhammed b. Rüşd El-Hafîd, Bidayetü’l-Müctehid ve Nihayetü’l-Muktesid, Beyan Yayınları: 1/443-444.

[30] Buhârî, Cenan, 23/18, no: 1265.

[31] Ebû Dâvûd, Cenâiz, 15/36, no: 3157.

[32] Buhârî, Cenaiz!, no: Î276.

[33] Buhari,cenaiz 23/21, no: 1268.

[34] İbn Rüşd Kadı Ebu'l-Velid Muhammed b. Ahmed b. Muhammed b. Rüşd El-Hafîd, Bidayetü’l-Müctehid ve Nihayetü’l-Muktesid, Beyan Yayınları: 1/445-446.

[35] Mâlik, Cenâiz, 16/3, no: 8.                             

[36] Abdürrezzak, 3/445, no: 6263; İbn Ebî Şeybe, 3/278.

[37]  Ebû Dâvûd, Cenâiz, 15/50, no: 3814.                         

[38]  Ebû Dâvûd, Cenâiz, 15/50, no:3180.                         

[39] Mâlik, Cenâiz,\6/11, no: 33.

[40]  Buhârî, Cenâiz, 23/46, no: 1307; Müslim, Cemiz, 11/24, no: 958; Ebû.Ddvûd, Cemiz 15/47, no: 3172.

[41] Ebû Dâvûd, Cenah, 15/49, no: 3180.

[42] İbn Rüşd Kadı Ebu'l-Velid Muhammed b. Ahmed b. Muhammed b. Rüşd El-Hafîd, Bidayetü’l-Müctehid ve Nihayetü’l-Muktesid, Beyan Yayınları: 1/447-448.

Druckversion | Sitemap
© zikir.de bağlantılarını yayınladığı sitelerdeki içerikten sorumlu değildir. Bağlantıları yayınlanan sitelerdeki içeriğin sorumluluğu, söz konusu sitelerin yöneticilerine aittir.